19 Aralık 2013 Perşembe

Hıçkırıkları Geçiren Korkmalar

Sokağın köşesinde evimiz, etrafı açık biraz, manzara yani…

Bazen çıkıyorum terasa seyreyle gönül babından.
Gözlerimi sokağın en uç noktalarına, dağların uzak yamaçlarına dikip saatlerce boş boş bakıyorum sessizce.
Etrafın her zaman gördüğüm manzaralarını içime alıp, yeni yorumlar döküyorum ardından.

Gördüğüm şekillere anlamsız anlamlar yükleyip, bazen hayıflanıyor bazen de olup olmadık heyecanlara salıyorum kendimi.
Arada bir yudumladığım ince belli bardak da ki şekersiz çayın kekremsi tadı, düşlerime fon, dalgınlıklarıma ürperti olarak temaşanın hicranını daha da yoğunlaştırıyor adını koyamadığım yerlerimde.

Uzakları yakın eden, gördüğü anlamsızlıkları içimdekine yoran bir formatın yüklü olduğu sızısı fon bir yüreğin solumda oluşu, beklide bu vaveylanın sebebi.

Hıçkırıkları geçiren korkmaların rolünde gerçek ve kendisini dalgın bakışlarımın değdiği somut yerlere çarpmakta usta bir yağmur rolünde, yoğun düşmelerin arta bıraktığı bir afet ertesi görünümünü sunma gayretinde içime.

Kavgaların şiddetinden durgun ama baygın, içli ama görünmez halleri alan suretim, tek bileni bu gergeflerin.

Orada öylece duran gerçekle ona saklımdakini giydirmeye çalışan duygularımın çatışmasından sıçrayan kelime gürültüsü darmadağınıklığımın dozajını arttırıyor sadece.

Dokunulan her şey sadeliğiyle birlikte tekdüzeliğini de kaybedip, yüreğin en içli derdi oluyor ertesinde. Üzerine giydirilemeye çalışılan güzel ama başka olan şeyler, uyuyan sadelikleri uyandırıp rüyalarına kâbus sunuyor en abartılısından.

Bu kadar sade, bu kadar duru olması bakılan yerlerin en büyük şuçu. Nakşetme heveslisi müptezel duyguların hep yenik düştüğü en büyük numune.
Tahrik gücü yüksek sadeliğin, başa getirip yorgun düşürdüğü en büyük duygu intihali.

Mayasına katılmış başkalaştırma hastalığı, başkası olmadığı için çekici olan orada öyle duruşları, içinin gergefinde başka acılara gebe yapıyor sadece o kadar.

“Göz yummak”, “gördüğüne sadece bakmak” seçeneklerinin orada öyle duruşunu bilmek, yüreğin aklının ermediği hallerden.

Duyguların kaderine çizilen yazgının jönü hislerimiz. Öyle de kalsa iyi ya…
Görüntüye fon duruşları, içinin gergefine alıp anlamlarının giysisini giyindirme hastalığında.

Çözümsüzlüğün en güzel ifade edilemiyecegi! bir kaç afişe kırıntılarına bırakıp cümleyi, sıkı bir çay daha sunmalı içerime;

Güzel daha güzel olmaz dokundukça!

Ellerinden tuttukça sımsıkı, el ele oldun sayılmaz o da tutmadıkça.

Bakmadıkça da görmedin sayılmaz orada öylece durdukça..


Mehmet Deveci _ Hıçkırıkları geçiren korkmaların rolünde gerçek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder