10 Ocak 2014 Cuma

Suriyeli Çocuk



Geçen günlerde bahsettiğim Suriyeli çocukla ahbap olduk. 
Bayağı bir kanka olduk yani.
Buluşma yerimiz caminin kapısı. 
Zaten caminin tuvalet olarak da kullanılan bayan mescidinde kalıyorlardı. 
Bir gün baktım bu, caminin kapısında bekliyor.
İçeri girmeye çekiniyor anlayacağınız. Beni gördü, hani önceden de bir hukukumuz var ya, yakınlaştı bana.
Elini tuttum.
İçeri girdik.
Yanımda namaza durdu.
Bizimkisi bayağı bir sofiymiş ya hu, benden önce gidiyor secdeye, tekbirleri sesli sesli söylüyor hem de. 
O, ilk gördüğüm masum çocuk gitmiş, geriye sadece çocuk kalmış.
Kerata tatlı ama. 
Çok da alçak gönüllü. 
Yirmi beş kuruşluk bir şekere tav olabiliyor. 
Her namaz saati beni kapıda bekleyip, elimden tutuyor ve beraber giriyoruz içeri. 
Çıkışta da alıştı ya şekere, kedi gibi, yanımdan ayrılmıyor.
İsmi azizi. 
Ona “mesmüke” deyince öyle söyledi.
Azizi. Gözleri kara mı kara, yüzü masum mu masum tertemiz bir çocuk.

Ondan duyduğum tek Türkçe kelime "beleş" kelimesi. 
Eline aldığı her şekerden sonra başını yukarı kaldırıp,
gülmeye hazır gözleriyle ama ne kadar tatlı "beleş?" diye soruyor. 
"He" diyorum ona, "beleş" gülümsüyoruz beraber. 
Çocuklar ne kadar masum Allah'ım, ne kadar saf ve temiz. 
Onlara bu zulmü görenlerin işi gerçekten zor.

Bizim Azizi, Rahman'ın karşıma çıkardığı bir kedi gibi bana.
Başını kaldırıp gözlerime bakışı, 
ürkek ürkek hareketleri, yüzünde oturmamış endişeli gülüşüyle tam bir kedi. 
Kendisini teslim edecek, kollarına bırakacak, bacaklarına dolanacak bir sahip arayan bir sokak kedisi kadar masum.

Boyu da ufacık, bedeni de zayıf ya; beraber el ele yürüdüğümüz zaman rüzgar onu alıp götürecekmiş gibi geliyor bana. 
Ama en mutlu olduğum şey, ellerini avuçlarıma güvenerek bırakması. Avuçlarımın arasında kaybolan küçücük ellerini ne yana çeksem o yöne gidiyor. 
Ne desem yapacak. 
Belki de diyorum, bu Azizi bir melek. 
Hiç melek görmemiştim diye geçiriyorum içimden, ama bu çok benziyor.
Eminim her yerde bir Azizi vardır. Rengi, dili, ismi farklı olan bir Azizi vardır. 
Belki de gözlerimizin önünden geçip gidiyorlar her biri. Melekler uçabilir. 
Eğer dallarınıza konmuşlarsa, onları ürkütmeyin. Sevin. Sevindirin.
Konmamışlarsa da onların konacağı dallarınızı uzatıp gözlerinizi yumun. Gelip girsinler içiniz, oynayıp eğlensinler yüreğinizde.

Mehmet Deveci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder