27 Kasım 2013 Çarşamba

Siyahla Çay, Gecenin Rengi

Siyahla çay, gecenin rengiydi; yokluğun varı, kalabalıkların sükûtu. Kuytu bir bağ evinin gökyüzü manzaralı avlusunda buluşurlardı sessizce. Çay da siyahın rengi hâkimdi, siyah da çayın sıcaklığı. 
Gözleri vardı çayın siyah, sözleri vardı siyahın gece. Birlikte yapılacak en güzel şeyi yaparlardı buluştuklarında; sessizce susarlardı. Yüreklerinden yayılan şifalı sessizliğin dinginliğinde soramadıkları sorularına cevaplar, anlamadıkları hallerine hünerli bir bekleyiş sunarlardı.

Çoktu gece, siyah kadar. Ve sıcaktı gece, çay bardağının saçağında.

Siyahın yüreği vardı gece de. Çayın sıcağı… Biriktirdikleri onca kelimeleri en güzel birlikte susarlardı. 

Çay, siyahın yüreğine dayardı buğusunu. Orada soğumak, ılımak, dinlenmek isterdi. Farklı renklerin karmaşasından, parıltısından koşup oraya gelirdi. Yorulmuş bir ırmağın sesi olurdu nefesinde. Kaynamış bir pınarın dinginliği… 
Siyahın sesi yoktu. Kelimeleri, sözü, cümleleri yoktu… Sadece rengi vardı; sade…
Sadece sükûtu vardı; sıcak…
Olsa bozulurdu rengi, gizemi, suskun sesi. Onu farklı kılan sade rengine değecek renkli kelimeler bile uyuşmazdı yüreğiyle. Siyah siyah gibiydi, öyle olmalıydı, kalmalıydı.

Çayın gözlerindeki rengiydi. Bekleyişlerindeki demi, içindeki muhabbeti.

Çay, her ne kadar sıcağın pişirdiğiyse de, muhabbetin demlediğiydi. Siyah, çayın her aradığında bulmak istediği, olmak istediği, kalmak istediği rengiydi. 

Soğuyan yanlarını siyaha dayar, yüreğinin renginden içine çekerdi. Soğuk rüzgârlarda başını siyahın gönlüne bırakır orada dinlenirdi.

Gün ışığı, güneş yanığı gelene kadar bu böyle sürerdi. Çay soğumaz, siyah ağarmazdı.
Sessiz kelimelerin gölgesinde en içli düşler seslenirdi. 
Birikmiş yorgunluklar, yıpranmış yanlar bir ırmağın akıntısında, çayın buğusunda, siyahın sesinde akıp giderdi. 
Siyah susardı çaya, çay susardı…

Mehmet Deveci - Siyahla Çay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder