9 Şubat 2016 Salı

Mehmet Deveci İle Röportaj

 

 •Mehmet Deveci kimdir denildiğinde yapılan tanımı biliyoruz. Biz o tanımın dışında size bir defter versek ve desek ki Mehmet Deveci kendini anlatan bir cümleyi yazsın. Ne yazardınız ?

 

Mehmet Deveci: Bir yanı çamur, bira yanı Ruhullah olan insanın tüm kumaşından parçalar taşıyan, kendiyle kavgalı, küçük istekleri, basit mutlulukları olan, kendine has bir dünya kurmaya çalışan bir insan diyelim.  Dimağında her dem hüzünden bir tad olan; gözleri ve yüreği ve hisleri ve kendiyle olan kavgası nerede, ne zaman cezbeye geleceği belli olmayan bir dervişin sıkı duruşu gibi yaşayan bir âdem diyelim. En çok da aciz, en çok affa muhtaç, en çok da kendi halinde olmaya çalışan, özgün olmaya özen gösteren   bir insan diyelim.

 

 • Kalemin kağıtla buluşma anını nasıl tanımlarsınız?

Hani uzaklardadır. Yanına gelmek istediğiniz, utandığınız, heyecanlandığınız, gözlerine bakamadığınız, utangaç bir sevdadır o an. Bir kelime konuşulsa ardı gelecek, bir kelime konuşulsa boğazınızdaki düğümler çözülecek, bir kelime konuşulsa akıp gidecek, coşup akacak bir sahnedir o an. Kimi zaman yanına gittiğinizde ihtiyacınız olan rahatlığı bulacağınızı bildiğiniz ama bir türlü gidemediğiniz, gitmeye cesaret edemediğiniz bir dost ziyareti gibidir o an. Bazen de kendiliğinden gelip sizi bulan, alıp sizi götüren tatlı, sakin bir meltemdir o an.

 

• Herkesin hayatında "ilk" ler vardır.  Bazıları aklımızın bir köşesinde yer eder. Sizin yüreğinizin bir köşesini mesken etmiş "ilk" ya da "anı" nedir?

Hayatımın belli evrelerinin, belli ilkleri vardır benim de. Bazen hüznün ilkidir o sahne, bazen utanmanın, pişmanlığın, sevincin ve büyümenin. Evet, bazı ilkler sizi büyütür, bazı ilkler sizi yeniden çocukluğunuza taşır, bazı ilkler de yüreciğinizi yaşlandırır yeniden. Ama hep, yeniden doğan gün hep ilktir bana. Yüreğimizden taşıp gözlerden gelen damla da hep bir ilk gibidir bana.

 

 • Mehmet Deveci’nin yüreğini en çok ne acıtır?

Yürek bu, acıtacak ne çok şeyi var. Hassas olunca, buğulu bir cam parçası kırılganlığında olunca onun acısı biter mi? İç dünyamdaki gelişmeler acıtır bazen onu, yani yine ben acıtırım yüreğimi, dışarıdan ise vefasızlık en çok da…

 

• En büyük kaybınız nedir hayatta?

Babam geldi aklıma. Daha da düşünmeyim ben.  Ama şunu da eklemeden olmaz:  Kıymetini bilmediğimiz, değerlendiremediğimiz, yanlışlar ile doldurduğumuz ömrümüzdür kayıplarımız.

 

•Yalnızlığınızı sevin en çok onunla berabersiniz diyen Mehmet Deveci'nin yalnızlığını merak ediyoruz ya da sizin deyimizle yazar içine döndüğünde neler yapar?

İnsan istese de istemese de zaten hep, en çok yalnızdır. En çok yalnızlığı ile beraberdir. Bakmayın etrafımızın kalabalığına. Biz en çok yalnızızdır kendi iç dünyalarımızda.  Onu sevmek, onunla mutlu, huzurlu yaşayacağı bir iç dünya hazırlamadır onun için. İnsanın içi; o iyiyse sen de iyisin. Yüreğini bir Hira’ya çevirmeli, çevirebilmeli insan. Orada susmalar, sorgulamalar, içlenmeler, teskin edici biriktirmeleri olmalı. Yazarın dünyasında elbette yalnızlığın yeri önemli. Çünkü yazmak biriktirdiklerinin boşalma anıdır. Bir sancının son demidir. Dolu olan bulutların, gürleyen göklerin  boşalma anıdır. Artık sizi bu sahnede rahatsız edici hiçbir dış etken olmamalıdır. Tabi bu olması gereken. Bu sahneyi, yani anlatılan yalnızlığı bulmaya çalışırsanız çok beklemeniz gerekebilir.  O hep birlikte olduğunuz iç yalnızlığı, dış yalnızlığa da kavuşturmak için biraz çaba harcamanız gerekir.

Benim yalnızlığımda; gözlerimin, düşlerimin, yüreğimin önünden geçen film şeritleri vardır. Bir cümle vardır bu şeritlerde. Bazen bir fotoğraf, bazen da birinden diğerine hızlı geçişler yapan anlık, hızlı görüntüler.  

 

• Birçok kitap yazdınız ve daha kitap olmayı bekleyen birçok yazınız var. Kitap bitip elinize geldiğinde neler hissediyorsunuz? Kitapla baş başa kalıp onunla içinizden konuştuğunuz oluyor mu mesela ?

 

İlk kitabımı elime alıp da onun, yani kitabın yüzüne, gözlerine baktığımda ikimizin de gözünde bir sevinç vardı. Heyecanlı bir sevinç… İçindeki onca birikmişin kitap olup tekrar sana dönüş sahnesi anlatılamaz. Uzak diyarlara götürülmüş bir kuşun, onca yolu aşıp tekrar size dönmesi  gibi bir mutluluk desem bilmem anlatabilir miyim…

 

•Yazar olmak bir sorumluluk getiriyor. Bu sorumluluk herkese göre değişir. Size göre bu sorumluluk nedir?

Yazı şahittir. Sadakayı cariyedir benim için. Akıp duran sudur, ırmaktır. Etrafından geçtiği bahçeleri, tarlaları, çiçekleri yeşertmelidir. Onların köküne sızıp da çürüten, eskiden, öldüren bir zehir olmamalıdır. İnsan sorumlu bir varlıktır. Gönlünün gördüğü, gözlerinin, sözlerinin, kelimelerin de sorumlukları vardır. Omuzumuzdaki yazıcılar tarafından zaten her şeyimiz yazılır. Bu sorumlulukla yazmalıdır yazar da. Yapabiliyor muyuz, tabi ki hayır. Bize dua edin.. .

 

• Sizi en çok anlatan, etkileyen kitap hangisidir desek?

Kitaplarımızın her biri bizim bir parçamız gibidir. Şimdi hangi parçamı saymasam ki… Ben hepsini birbirini tamamlayan parçalayan olarak görüyorum. Her birinde bir parçam var.

 

• "Yazar" olmak mı "okur" olmak mı?

İyi bir okur olmak, iyi bir yazar olmanın birinci şartıdır. Beslendiğiniz gıdadır okumak. Sadece kitapları değil elbette; hayatı, insanların gözlerini, çocukları, yaşlıları, çiçeği, toprağı, yağmuru ve elbette kendini iyi okumalı insan. İlmi halini yani.. Yazar olmak mı okur okur olmak mı dediniz ya, bu ikisini aşıp “yaşar” olsak ne güzel olur.

 

•Yazarlığın size kazandırdığı ya da kaybettirdiği şeyler var mı?

Var elbette. Gözlem gücü mesela. Düş gücü. Bakış açısı. Daha fazla okuma arzusu.

Bana kaybettirdiği şeyleri söylemesem olur mu? O kayıplarımı, ağrılarını, sancılarını içimde yaşamak isterim.

 

• Mehmet Devecinin yüreğine dokunan müzik tonu nedir?  Türkü, yabancı, Türk pop vs.

Ayırt edemem. Çok seçmem. Yüreğimin havası o an neyse odur. Bazen kulağıma aniden çarpan bir türküye takılıp giderim. Bazen de eski ezgileri açarım. Bazen içli bir ilahi… Bazen bir özgün müzik ile dolu dolu olurum. Bir mırıltı bile yeterlidir kimi zaman. Duygularıma o an ne dokunmuşsa onda kalırım.

 

 • " Bir tek annem her şeyin fazlasını verdi bana, diğerleri hep eksik " sözünden yola çıkarak Mehmet Deveci annesini nasıl anlatır? Anne nedir sizce?

Anne özlemdir. Hakkı hiç ödenemeyecek borçtur. Hepsi bir yana şöyle ağız dolusu sevdiğimi söyleyip, boynuna sarılamayacağım sevdiğimdir desem içimdeki hissiyatı ifade edebilir miyim?

Bir söz mü dediniz? Omuzumda iki melek vardı, üç oldu. Annemi de ben koydum yanlarına. Anne, hiç eskimeyen, en güzel rüyadır.

 

 • Duyguların yazdırdığını düşünürsek hangi duyguyla yazdığınız yazı sizin "en " yazınızdır?

Hepsi benim başka başka anlarımın, duygularımın “en”idir. Hala da “en” i aramaktayım.

 

 • Bir baba olarak evlatlarınıza en çok neyi öğütlersiniz?

Onlara bu soruyu sorsam eminim hemen soruyu yarıda kesip şöyle diyeceklerdi.

“Tamam, baba. Biliyoruz. Dışımızın güzelliği önemli değil, ahlakımızın güzelliği önemlidir, “ diyeceklerdir. Güzel ahlakın bir getirisi olarak da elbette namaz kılmalarını, hangi meslek dalında olurlarsa olsunlar namazlısını olmalarını öğütlerim. Bizi, sizi, onları anlatırken şöyle deseler güzel olmaz mı; çok güzel namaz kılardı…

 

 • Bu hayatta sizi ayakta tutan şeyin ne olduğunu söyleyebilir misiniz?

Elbette Rabbim. Onun bana ikramı olan dua ve namazlarım. Beni her ne olursa olsun muhatap alan, yine mi sen, demiyenim. Beni kapısından kovmayanım, beni bana bırakmayanım, şefkatine, merhametine muhtaç olduğum…

İçten cevaplarınız için teşekkür ederiz. 
Sükûtu Kelam Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder