Yine gün doğudan doğuyordu hâlâ, hâlâ umutlar bitmemişti yani.
Dikilen fidanlar umut filizleniyordu.
Kuşlar yine çatıların en ücra yerlerine kuruyorlardı yuvalarını,
Yine rüzgâr tüm hazinliğiyle esiyordu sonbaharda.
İçimdeki tarifi imkânsız yanım ağrıyordu yine… Yine çoğaltılmış acılar yüklüydü heybemde… Yine hüzzam…
Dağarcığımda şekillendirdiğim bir sevdanın peşindeydim yine… Sukutuna derin anlamlar biriktirdiğim, duruşuna şekiller biçtiğim bir hayalin peşinde
Biliyorum; hiç yeşermeyecek diktiğim fidanlar, biliyorum kendini karanlıklardan atan bir yarasa savrukluğundayım
Ama dedim ya gün hâlâ doğudan yükseliyor ve hâlâ umutlar bitmemişti.
Sonra yollarından geçtim, kaybetmişlini arayan çocuk masumiyetiyle, kaldırım kenarlarından yürüdüm…
Yerlere dökülmüş kurumuş çınar yapraklarını seyrettim sonra, nedense tanıdık geldiler bana; sararmış, kurumuş ve dökülmüş…
Karabasanlar çevirmişti yürek hanemi. bagırmak istesem de sözler kelam olmuyordu dilime.
Adımların boşluğa düşüyordu sanki…
Yüreğim boşluğa…
İnşirahlı cümlecikler aradım ağrıyan yanıma; yönümü çevirdim, sözümü çevirdim, özümü…
Yüreğime düşürmekti göklerden süzülen bir melek emanetinde ki kar tanelerini, içime düşürmekti, üşümelere salmaktı beklide umarsız düşlerimi
Ama dedim ya rüyaydı hepsi. Bitecekti nasılsa diğer tüm rüyalar gibi. Uyanacaktım nasılsa, belki etkisinden kurtulamayacaktım bir süre, ama bitecekti… Her rüya gibi.
Ama hayra yormalıydım gördüğüm düşlerimi. Acıtsa da sevince de salsa benliğimi, hayırdır İnşallah’a dönmeliydi dilim. Annemden öğrenmiştim böyle demeyi. Nice karabasanları böyle telafi edermiş Annem. Hayırdır dedim ben de içimden. Hayırdır…
Mehmet Deveci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder