İnsan susunca konuşmuyor sanılır.
Oysa en şiddetli kelimeleri sükûtun içerisinde gizlidir.
Ve sükût bazen insanı rahat bırakmaz,
doldurur da.
O an en tehlikeli anlarından birindedir insan
son mermisi ağzına verilmiş kötü bir “altıpatlar” gibidir.“şeytan doldurmuştur”
denk gelinmemelidir.
Çünkü bütün başına buyruk cümleler, dar bir oda da, kendini yerden yere vurmaktadır.
Rahatlamak için ya kendi kendine konuşmalıdır
ki bu “normaller” tarafından normal karşılanmaz
ya da bir bardak çayın bahanesiyle, bir demliğin etrafında adına ‘dost’ denilen, seni hem anlayan hem de gözlerini gözlerinden ayırmadan saatlerce bakabilen birine dökülmelidir.
Bu tarife uyan bir dost ise yoktur zaten,
kaldırılmıştır!
Nesli tükenmiş bir balık statüsündedir
Korunmaya alınmak da geç kalınmış bir kuş çeşidi ya da.
Yani sonuç da sükût adamın başına beladır
Başına patlamıştır.
Bu durumdan kendisini kurtardığını sananlar ise piyasa da adına “laf” denilen kelimelerle gezinip durmaktadır.
Sükûtuna sahip çıkabilen, içerisinde ki depresif kelimelerin yuvarlanmalarına yular geçiren ender insanlar ise piyasa da pek görünmezler.
Ya da bir görünüp kaybolurlar.
Kimisi de kalabalıkların içerisinde ki “sığınma evlerinde” kendilerini bir dağ evinde yaşıyor zannederek “insan” mefhumundan yüreklerini koruma altına alıp hayatlarına devam etmektedirler.
Yeniden kurgulanacakları “diğer tarafa” gidene kadar bu böyle devam etmektedir.
Bütün bu anlatılan tanımlamalardan arta kalanlar “diğer” insanlar ise, o çarşı pazar da gördüklerimiz, işten eve evden işe gidenler, okul okuyanlar, diploma alanlar, asğari ücrete ömürlerini serenlerdir.
Yani dünyalılardır
Dünyalarındadırlar
Dünyalılaştıramadıklarından ayrıdırlar
Yaşıyorlardır!
Mehmet Deveci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder