İlköğretim 3.sınıf da bir hırsızlık olayı yaşanmış.
Arka sıralar da oturan, dersleri de hafif kırık bir öğrenci arkadaşının jelibonunu çalmış.
Öğretmen, hırsızı ve jelibonu bulmak için ciddi bir sınıf araması yapmış.
Bu durumu gören hırsız! çaldığı şeyi sıranın altına atmış çocukça
Çalınan jelibonu ayakları dibin de muhafaza eden hırsız! yakalanmış.
Jelibon, gerçek sahibine teslim edilirken, sınıfın fakir ama gururlu çocuğu, arkadaşlarının gözü önünde bir güzel pataklanıp,hırsızlığa karşı beslemiş olduğu sempatisi halk huzurunda imha edilmiş.
Hırsız! çok ağladı mı, omuzlarının üzerinden şekerini çaldığı çocuğa sıkı bir Kadir İnanır bakışı yaptı mı bilmiyorum ama diğer öğrencilerin üzerinde yıllar geçse de unutamayacakları bir sıfatı alnının tam çatına silinmez kalemle yazdırmış oldu.
Tövbe edip namaza da başlasa,artık 3.sınıfta ki bu çocuk belki de arkadaşlarının hayatta gördüğü ilk “gerçek hırsız” olarak asla başka sıfatlara yakıştırılamayacak.
Trajikomik bir olay
Çünkü yapılan olay "hırsızlık" büyük ve kötü bir suç.
Ama çalınan şey "jelibon" çok tatlı bir şey
Olayın ailevi boyutlarına indiğimiz de durum daha da farklı alanlara gidebilir.
Hırsız ! çocuğuna şeker bile alamayacak güçte bir ailenin çocuğuysa
ve çevresinde ki öğrenciler bolca harçlık ve elvan çeşit beslenmeyle okula geliyorsa bura da çocuk Ebu Zer'ce bir duruş da sergilemiş de olabilir !
Ne diyordu Ebu Zer” Aç sabahlayıp da kılıcını çekmeyene şaşarım”
Bizimkisi sadece reklamlar da ve market vitrinlerin de tanışık olduğu “jelibon”un gerçek hayatta önüne imtihan olarak sunulmasına elbet dayanamayarak hayatın imtihan tokadını çok erken yaşlarda tatmış.
Bu tokadın acısı zil çalıncaya kadar sürecekken,alnına asılan “ hırsız” afişi , askere de gidip gelse,üç çocuklu bir baba da olsa diğer öğrenciler tarafından “jelibon
hırsızı” olarak anılmaya devam edecektir.
“Keşke “diyorum “ keşke jelibonu yemiş olsaydı”
Mehmet Deveci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder