Bombalı bir Ekim gününde doğmuşum.
Hafif de şarapnel parçası sesiyle, mermi ıslıkları eşlik etmiş doğumuma. Babamı da hiç görmedim, İsrail zindanlarından uğurlamışlar cennete.
Anam ondan “kara yağız, yüreği elinde, boynunu ipe, sakalını yele vermiş yiğidim” diye bahseder.
Bir şevval ayında idam etmişler Babamı. “Oğul, şevvalin beş’i ni tutuyorduk, bir sabah namazı vakti getirip de kodular yiğidimi kapıma” der. Cenazesini de, El Aksa’da kılmış mücahitler.
Arkadaşları, babamın cenazesinden bahsederken, “yer gök insandı, Baba’nın naaşı, eller üstünde akıp gitti cenneti kevsere” derler.
Çimene düşen bir çiğ tanesi serinliğiyle
Abım, şahadet komandosu olup yeryüzünün damarlarını kanıyla suladığında daha 17’ sindeymiş. Hayal meyal aklımda dır, “Dünya Kudüs Günü”nün kutlandığı bir mitinge götürmüştü beni, her tekbir getirip “kahrolsun Amerika” diye haykırışlarında, içimde bir şeyler kopup patlayacakmış gibi olur da, ürkerdim çocukça.
En çok da nişanlısının gözyaşları kalmış aklımda, şahadet haberini duyduğumuzda.
Bir gün bir mektup salmıştı abım sevdasına, benimle. Çocukluk işte, bende bir köşede açıp okumuştum her ne kadar utanmış olsam da o zaman, şimdi aslında o mektubun beni okuyup da büyüttüğünü anlıyorum.
“Rüvaydam” diyordu abim..”Şehidem”…”Kandahar çiçeğim”
“Düğünümüzü cennette yapacak melekler ve çeyizimizi”, “el örmesi işlemeli dantellerin olmayacak belki de dervişane ocağımızda, ama şüheda sevdaların büyüttüğü sancılarımız olacak…”
“Yarına dair…” “Umuda dair…”
Savaşın çocuklarıydık aslında biz… Umudun yarına taşındığı uçurtma bazen ve bir sapan taşı büyüklüğünde yüreğimizle, ölüme sevdalıydık.
Kefenimiz üzerimizde.
Bomba sesleriyle geldiğim dünyada, şahadet haberleriyle büyüyüp
İsrail tanklarına attığım, yüreğim büyüklüğündeki taşlarla pişmiştim.
En son, medrese-i yusufiyye de tamamlamıştım hayat denen üniversiteyi.
Yaşıtlarımın bilye topaç oynadıkları zamandan kalma, direniş türküleri kaldı dilimde
‘‘Alev alan ateş söner mi hiç,özgürlük türküleri biter mi hiç,göğe savrulan yumruklar,zalim bitmeden iner mi hiç.."
Dogmadan büyümenin acısını çektiysek de ağlamaklı yüreğimizde,
yine de biz iyi çocuklardık,
umudun çocukları..Sevdanın …Direnişin…
Kahpe kurşunlarını bir gece vakti saldı zulmün İsrail’i üzerimize
Bilmiyorlardı, biz öldükçe dirilir, düştükçe kalkardık kıyama
Her ne kadar benden önce gitmişse de iki ayağım Firdevs’e. Gövdem hala dimdik
Ve yüreğim ayak şimdi, taşlarım el kassam
Artık, koltuk değneklerimi omzumda taşıyorum .
Ve yürüyorum hayatın üzerine üzerine.
Tehlikeli cümleler hayalliyorum hem.
Dilimde türküsü isyanın.
İşaret parmağına dolanmışlığıyla Filistin sevdamın
Ben seviyorum abi, sevdamı
O bende “badı-ı saba” hali
Bilirsin nasılda üşütür içerisini ıslak yüreğimin
Ve estikçe büyütür içimdeki inkılâbı
Mehmet Deveci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder